Benimle Ömür Boyu Direnir Misin?
19.09.2014Üyelerimiz Vedat Bilgücü ve Nilgün Ay Birgücü Hürriyet Gazetesine konu oldu;
Bir hastane koridorunda birbirlerine ilk görüşte âşık oldular. Biri yürüyemiyor, diğeri koltuk değneği desteğine rağmen zor duruyor. Ama bu, eylemlere katılmalarına engel değil: “Akülü arabayla 9’da başladığımız yürüyüş sabah 6’da bitiyor”
Vedat Birgücü 34 yaşında. İdealtepe’de Çınaraltı Dürüm’de dürümcü ustası olarak çalışıyordu. Nisan 2005’te yüksekten düştü. Akşamüstü saatlerinde biraz dinlenmek için eve gelmişti. Annesi bozulan balkon kapısının dilini tamir etmesini istedi. “Biraz uyuyacağım, işe gitmeden yaparım” diyerek uzandı. Uykusunun beşinci dakikasında bilinçaltının oyunuyla kalktı, uyur bir vaziyette camı açtı ve kendini ikinci kattan aşağıya attı. Kartal Devlet Hastanesi’nde sekiz gün sedyede yattı. Dokuzuncu gün bilinci açıldı, 12’nci gün ameliyata girdi ama o zamanın parası 3 bin lirası olmadığı için geri çıkarıldı. Ve bugün T12-L4 kemikleri kırık ve omurilik felçlisi, belden aşağısı hiç tutmuyor. Beş yıl kendini eve kapadı, odasından bile dışarı çıkmadı, ağır depresyon geçirdi. Beşinci sene hastaneye yatmaya ve fizik tedavi görmeye ikna oldu.
Nilgün Ay Birgücü 44 yaşında. Onun hayatını karartan yıl 2009. 33 yıldır kuaförlük yapıyor, 13 yıldır da Bostancı’da kendi salonunu işletiyordu. Bir gün yanında çalışan elemanı “Anneannemi görmeye Adapazarı’na gidelim mi” diye sorunca birlikte yola çıktılar. Arabayı çalışanı kullanıyordu. Sapakta mesaj çekmeye çalışırken, karşıdan gelen arabayı görmedi. Önce bariyerlere çarptı sonra karşıdan gelen araba Nilgün’e çarptı.
Kafatası patladı. 40 tane dikiş atıldı. Boynu üç yerden kırıldı. Kalça kemiği, leğen kemiği kırıldı, dizleri parçalandı. Biri 16 diğeri 23 yaşında iki kızı vardı. Doktorlar onlara annelerinin yaşayamayacağını söyledi. Ama yaşadı. Bir sene yatalak kaldı. Bir sene sonra yardımla ve topallayarak ayakta kalmayı başarınca fizik tedavi görmek için Erenköy Rehabilitasyon Hastanesi’ne yatmaya karar verdi.
HASTANEDE İLK GÖRÜŞTE AŞK
Hastaneye adım attığı ilk gün yanında annesiyle rehabilitasyon katına çıkmak için birlikte asansöre bindiler. Kata vardıklarında asansör açıldı ve bir çift mavi göz Nilgün’ün gözlerine çakıldı. Vedat ondan altı üstü 10 dakika önce gelmiş, yatış için işlemlerin sonlanmasını bekliyordu. Nilgün bunun ilk görüşte aşk olduğunu söylüyor: “O an biri benim kalbimi aldı Vedat’ın kalbine koydu, onunkini de benim kalbime…”
Hemen konuşmaya başladılar, birbirlerine nasıl engelli kaldıklarını anlattılar. Oda numaraları belli olana kadar ayrılmadılar: “Vedat benden bir kat üstte yatıyordu. Sık sık ziyaretine gidiyordum. Çay demleyip götürüyordum, ziyaretime gelenler bana yiyecek bir şey getirdiklerinde onunla paylaşıyordum. Âşık olmuştum ama açılamıyordum. Kendi kendime gelin güvey olmaktan korkuyordum. “Ne yapsın ben gibi sakatı” diyordum. O bana felçli gibi gelmiyordu, öyle bakmıyordum ki öyle göreyim.” Tam bu sırada Vedat cephesinde de durum aynıydı. Nilgün’üne âşık olmasına rağmen “Ne yapacak benim gibi sakatı” diye düşünmekteydi. 10 yaş küçük olduğu için Nilgün’ün onu reddedeceğini düşünüyordu. Niyetini çocukça görür, “benimle dalga geçme” der zannediyordu.
Vedat 2.5 ay, Nilgün ise 4.5 ay yattı hastanede… Her gün görüşmelerine rağmen bir türlü açılamadılar birbirlerine. Nilgün’ün hastanede yalnız yattığı iki ay boyunca ise sürekli telefonda konuşup mesajlaştılar ama konu yine aşka gelemedi. Nilgün hastaneden çıkar çıkmaz soluğu kendi evinden önce Vedat’ın evinde aldı. Gördüğü tedavi sayesinde aksayarak ve koltuk değnekleriyle yürüyebiliyordu. Kafasına koymuştu, Vedat’a açılacaktı. “Çeşitli bahanelerle sık sık Vedat’ın evine girip çıkmaya başladım. Facebook’tan da yazışıyorduk. Aradan iki üç hafta geçmesine rağmen hâlâ bir teklif gelmeyince gözümü kararttım ‘Birbirimizi tamamlıyoruz, neden evlenmiyoruz?’ dedim. ‘Neden olmasın’ dedi.”
KOCAMI RESMEN KAÇIRDIM
Vedat kabul etmişti ama ailesi evlenmelerine karşı çıktı. Nilgün’ün samimiyetine inanmıyorlar, Vedat’ı yarı yolda bırakıp, onunla oynamasından korkuyorlardı. Bir ay hiç görüşemediler. Sadece telefonda konuşup, mesajlaşıyorlardı. Bir gün Vedat “Keşke bir göz odamız olsa, orası bizim yuvamız olsa, kimsenin onayına ihtiyaç duymaz, evleniriz” dedi. Nilgün’ün beyninde şimşekler o an çaktı. Vardı öyle bir oda. Kuaför dükkânı işlettiği sıralarda malzeme istiflemek için satın aldığı 18 metrekarelik bir depo. Gitti temizledi, derledi topladı, ev haline getirdi. Şimdi sırada Vedat’ı ailesinin evinden kaçırmak vardı. “Çok eski bir arkadaşım vardır, boyu neredeyse iki metre ve cüsseli. İsmi Halil. Ona dedim ki ‘Zili çal, kapı açıldığında içeri gir, Vedat’ı kucakla ve evden çık.’ Aynen böyle yaptı, bana getirdi. Aile evlenmemizden korktuğu için nüfus cüzdanını vermemişti. 1,5 ay kimliği almak için uğraştık. En sonunda ‘Hastane işlemleri için gerekiyor’ dedik, aldık. Aldığım gün hemen nikâh dairesine gittim. Vedat’ı gelip geri almalarından o kadar korkuyordum ki evden çıkarken kapıyı üzerine kilitliyordum. Biri 36 diğeri 38 yaşında iki ağabeyi vardı, yapabilirlerdi. Şubat 2’de kaçırdım 1 Nisan’da evlendik.”
Vedat ve Nilgün evliliklerinin ikinci yılını geride bıraktılar. İki yıldır o bir göz odada yaşıyorlar. Evet çok küçük, tuvaletlerinin kapısı bile yok ama mutlular. Birbirlerine her baktıklarında gözlerinde bir kıvılcım çakıyor. Nikâhtan iki ay sonra Vedat’ın ailesinin de gönlünü almışlar. “Hayatımızda huzursuzluğa yer yok” diyorlar.
Cinsel hayatları bizim bildiğimiz anlamda yok. Ama birbirlerini her anlamda tatmin edebiliyorlar. Hiç ayrılmıyorlar. Geniş bir engelli arkadaş çevreleri var. Sık sık bir araya geliyorlar. Vedat anlatıyor: “Biz imrenilen bir çiftiz. Herkes bu halde olup bu kadar mutlu olmamıza şaşırıyor. Hatta bir ay önce Nilgün’e rahim kanseri teşhisi kondu. Haziran sonunda rahmini tamamen alacaklar. Ama eminim aşkımın son ameliyatı olacak. Her şey bitecek gidecek.”
Nilgün bacağında kalçadan dize kadar çivi, vida, pilatin olduğu için değnekle uzun süre yürüyemiyor. İki ay öncesine kadar, dışarı çıktıklarında Vedat’ın kucağına biniyordu. İki ay önce topladıkları iki ton mavi kapak sayesinde Nilgün’ün de bir akülü arabası oldu.
Vedat kas erimesi yüzünden uzun süre oturamadığı için çalışamıyor, üç ayda bir 700 lira maaş alıyor. O 700 liranın 630 lirası Nilgün’ün SSK emeklisi olabilmek için ödediği primlere gidiyor. “20 yıldır ödememe rağmen hâlâ emekli olamadım. ‘Engellilere zamanaşımı yok’ diyorlar ama ben o işi çözemedim. Herkes farklı bir şey söylüyor” diyor. Maaştan kalan 70 lirayla üç ay geçinmek mümkün değil tabii. Nilgün’ün evde eski müşterilerine yaptığı manikür pedikür ve elinde işlediği bebek battaniyelerinden kazandığı üç beş kuruş sayesinde hayatlarını devam ettirebiliyorlar.
Gelelim ikilinin direnişçi yönüne. Vedat ve Nilgün de meseleye ilk günlerde ağaçlar için tepki verenlerden. “Biz engelliler için parklar ve ağaçlar daha da önemli” diyorlar. Anadolu Yakası’nda düzenlenen her yürüyüşe katılmışlar: “İlk gün dokuzda Bostancı’dan başladık. Kadıköy’e vardığımızda saat 12 olmuştu ve arabalarımızın şarjı bitmişti. Bir yerde doldurduk, tekrar geri döndük. Eve geldiğimizde saat sabah altıydı.”
YAVRUM ENGELLİ MİSİN SEN?
Hiç kavga etmiyoruz. Birbirimize en sinirlendiğimiz anda kurduğumuz en kötü cümle deli-manyak. Ya da biri diğeri tarafından anlaşılamadığını hissettiğinde “Yavrum engelli misin sen” diyor. Diğeri de “Eveeet” diyor. Zaten hemen gülmeye başlıyoruz. Evlendiğimiz gün birbirimize saygımızı kaybetmeyeceğimize söz verdik.
Kaynak:Hurriyet